Mısır Mitolojisi

Mısır mitolojisi ve Mısır dini Hristiyanlık ve İslam dinlerinin yükselişinden önce, yaklaşık 3 bin yıldan uzun bir süre Mısır'daki insanların inançlarının ve dini uygulamalarının bütünüdür.

Atum tasviri
Atum tasviri

    Tanrılar ve İnanç Yapısı

    Mısır mitolojisi/dini genel olarak politeistik-henoteistik bir yapıdadır, zaman zaman monoteistik bir yapıya da sahip olmuştur.

    Erken dönem inançlar beş farklı gruba ayrılabilir:

    • Heliopolis'in dokuz tanrısı, Ennead. Bunların baş tanrısı Atum'du.
    • Hermopolis'in sekiz tanrısı, Ogdoad. Bunların baş tanrısı Ra idi.
    • Elefantin'in üç tanrısı/üçlemesi, Chnum-Satet-Anuket. Bunların baş tanrısı Chnum'du.
    • Tebes'in üç tanrısı/üçlemesi, Amun-Mut-Chons. Bunların baş tanrısı Amun'du.
    • Memfis
    • 'in üç tanrısı/üçlemesi, Ptah-Sekhmet-Nefertim. Diğerlerinden farklı olarak, üç tanrıdan hiçbirinin üçleme oluşana kadar bir bağlantısı olduğuna inanılmıyordu. Bunların baş tanrısı Ptah'dı.

    Mısır'ın kompleks ve uzun tarihi süreci boyunca, Antik Mısırlıların inançları, farklı bölge, ırk ve gruplardan çıkan liderlerin arzu ve inançlarıyla birleşerek belli süreçlerden geçmiş, bazı önemli kavramlar birbirinde erirken bazıları kaybolmuştur. Antik Mısır uygarlığının çöküşünden sonra bile bu değişim süreci devam etmiştir. Örneğin, Yeni Krallık döneminde Ra ve Amun birleşerek Amun-Ra olmuştur ki bu birleşme ve tek bir tanrı haline gelme senkretizm olarak tanımlanır. Tarihi süreç içinde tanrılar birden çok senkretik ilişkinin içinde yer almışlardır, örneğin Ra ve Horus'un Ra-Herakty'yi oluşturması gibi. Fakat bu tür senkretik ilişkilerde dahi, orijinal tanrılar birleşmiş tek tanrının içinde tamamen kaybolmamış, bireysel varlıklarını kaybetmemişler, fakat bireysel varlıkları zayıflamış ve önemsizleşmiştir. Ayrıca, zaman zaman bu senkretik ilişkiler ikiden çok tanrıyı içermiştir, örneğin, Ptah, Seker ve Osiris birleşip Ptah-Seker-Osiris`i oluşturmuşlardır. Tanrıçalar da benzer bir süreçlerden geçmişlerdir. Ayrıca, bazen resmi veya duyurulmuş bir senkretizm olmasa da bazı tanrıların çeşitli özellikleri bir başkasınınkiyle yakından ilişkilendirilmiş, özdeşleşmiştir. Örneğin, tanrıçalardan Hathor ve İsis'in (zayıf) ilişkilendirilmesi gibi.

    Antik Mısır dininin ilginç bir yönü tanrı ve tanrıçaların bazen farklı ve çelişkili rol ve özelliklere sahip olmasıdır. Bunun bir örneği, aslan tanrıça Sekhmet'te bulunur. Başta Ra tarafından kendisine (Ra'ya) karşı çıkmış insanları avlayarak cezalandırması için gönderilmiş olan Sekhmet daha sonraları krallığın, genel olarak hayatın ve hastaların koruyucusu olmuştur. Daha karışık bir roller bütünü ise Set'e aittir. Modern bir bakış açısından, Set rahatlıkla kötülüğün kaynağı olarak tanımlanabilir, özellikle de Osiris ile olan ilişkisi nedeniyle. Fakat bu erken dönem mitolojisine bakınca çok yanlış bir yorumdur, zira erken dönemlerde Set, Ra'nın hizmetinde, Apep'i yok eden ve böylece de Ma'at'ı (Hakikat, Adalet ve Ahenk) devamlı kılan, destekleyen bir tanrıydı.

    Set

    Her ne kadar sonuç olarak genel bir bakış açısıyla, Antik Mısır dininin ilahi sisteminin bütünü politeistik veya henoteistik bir yapı gösterse de, kendi içinde farklı dönem ve bölgelerde farklı teizm biçimleri içermiştir. Genellikle henoteistik bir doğaya sahip olan inanış, Akhenaten tarafından ortaya konduktan sonra bazı noktalarda monoteizme dahi dönüşmüştür. Antik Mısır inancını belirli bir teistik biçimde ele almak sakıncalıdır. Ayrıca, genel kanının aksine Mısır uygarlığının çöküş döneminde monoteizme karşı bir yönelim yoktu. Aslında, bu Greko-Romen dönemin delilerine göre, senkretizm hâlâ devam etse de, özellikle Mısırlı olmayan tanrılarla Mısırlı tanrılar arasında, birçok tanrı hâlâ kabul görmekte ve tapınılmaktaydı. Ayrıca bu dönemlerde Mısır inancı farklı bölgelere yayılmış ve özellikle Roma inancını etkilemiştir.

    Yaratılış, Var Oluş ve Başlangıç

    Mısırlılar başlangıçta evrenin kaosun kara sularıyla dolu olduğuna inanırlardı. İlk tanrı, Re-Atum, aynı Mısır karasının Nil'in taşan sularından her sene ortaya çıkışı gibi sudan (yükseldi ve) ortaya çıktı. Re-Atum'dan Şu (hava)ve Tefnut (nem) ortaya çıktı. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratıldı: Nut (gök) ve Geb (yer). Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Zira Re-Atum gözünü onları aramaya gönderdi ve onlara kavuştuğunda döktüğü sevinç gözyaşları insanlara dönüştü. Osiris Re-Atum'un oğlu ve Mısır'ın kralıydı. Erkek kardeşi Seth ise evrendeki kötülüğü temsil etmekteydi. Osiris'i öldürdü ve kendisi kral oldu. Osiris'i öldürdükten sonra vücudunu parçalara ayırdı, fakat İsis bu parçalardan çoğunu kurtardı. Seth kendisini kral yapmış olsa da Osiris'in oğlu Horus tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Yenilen Set çöle sürülür ve fırtınaların tanrısı olur. Osiris Anubis tarafından mumyalanmış ve ölülerin tanrısı olmuştur. Horus kral ve firavunların atası oldu.

    Osiris - Egyptian Museum, Kahire
    Osiris - Egyptian Museum, Kahire

    Ölüm ve Mumyalama

    Antik Mısır'da çok kompleks ve gelişmiş bir ahiret inancı ile birlikte ölü bedeni ve ruhu huzurlu bir ahiret hayatına hazırlamak için yapılan birçok ayin ve uygulama vardı. Ruh ve ahirete dair inanç özellikle vücudun korunmasında yoğunlaşmıştı. Buna göre tahnit ve mumyalama, kişinin kişiliğini ve kimliğini ahirette koruyabilmesi için uygulanmaktaydı.

    Mumyalama işlemi ölüyü öbür dünyadaki yaşamına hazırlamak için yapılan bir dizi törenden sadece başlangıç olanıdır.Bu işlem insanların yanı sıra boğa,timsah,kedi gibi hayvanlar içinde yapılmaktaydı.Arapça ve Farsça'da "Mumiya" doğada bulunan katran ve bunun karışımlarına denilir,ilaç olarak da kullanılırdı.Gerçekte ölünün bedenini konserve edercesine korumak için yapılan "Tahnit" işleminde katranın kullanılması,onu mumya ile eş anlamlı yapmıştır.

    Mumyalama işlevi şöyle gerçekleştirilirdi:

    Önce ölü yıkanir. Burnundan sokulan aletlerle beyin boşaltılır.

    Göz ve ağız boşukları,yağlı keten tamponlarla doldurulup göz kapakları kapatılırdı.

    Rahip habeş denilen keskin bir opsidyenle vücudun sol tarafını açarak,içindekileri tamamen boşaltır ve bunları "Kanopik" denilen çömlek ve vazoların içine koyardı.Boşalan karın kısmı ve kadınların göğüs içleri,hurma şarabı ve kokulu bitkilerle temizlendikten sonra, reçine, tarçın,soğan ve kokulu mir ile karıştırılmış ağaç talaşı,yerleştirilirdi.

    Açılan yerler dikildikten sonra Mısırlılar'ın "Net-jeryt" denilen ve kahire yakınlarındaki bir vadide bulunan "Natron" tozu sodyum karbonat veya Sodyum Klorit (tuz) ile karıştırılan madde içinde 40 veya 70 gün(soylular için 272gün) bekletilirdi.Böylece vücuttaki nem absorbe edilir,organik yapı antiseptik korumaya alınırdı.Bir çeşit insan salamurası olan bu işlemin sonunda eller göğüste veya karın üzerinde birleştirilerek vücut yatar durumuna getirilir ve kurutulurdu.

    Son dönemlerdeki inanca göre, ölünün ruhu Duat'taki bir mahkeme salonuna Anubis (mumyalama tanrısı) tarafından götürülür ve ölünün kalbi, ki kalbin kişinin ahlaki durumunun kayıdı olduğuna inanılırdı, Ma'at'ı (Hakikat ve Adalet) temsil eden bir tek tüye karşı tartılır. Eğer sonuç olumlu ise, ruh Osiris tarafından Aaru'ya götürülür, yok eğer sonuç olumsuzsa iblis Ammit (Kalp Yiyici) - yarı timsah, yarı aslan ve yarı hippopotam - tartılmış olan kalbi yer (ve böylece yok eder) ve ruh Duat'ta kalmaya mahkûm edilir.

    Monoteistik Dönem

    Aten'e tapınan kraliyet ailesi
    Aten'e tapınan kraliyet ailesi

    Antik Mısır tarihinde, kısa bir dönem için, Akhenaten hükümdarlığında güneş tanrı Aten'e odaklanmış bir monoteizm (atenizm) yaşanmıştır. Akhenaten Aten dışındaki bir tanrıya tapılmasını yasadışı kıldı ve Aten için tapınakların bulunacağı yeni bir başkent inşaa ettirdi (Amarna). Akhenaten'in bu din devrimi sadece onun ölümüne kadar devam edebildi, zira ne halk ne de aristokrat ve ruhban kesimler bu yeni dini inancı benimsememişti. Akhenaten öldükten sonra tahta geçen Tutankhamun'un zamanında eski din yine resmi din haline geldi. İlginç bir şekilde, Tutankhamun ve sonraki bazı firavunlar daha sonra hazırlanacak krallar listesinde, Akhenaten ve Smenkhare ile birlikte anılmayacaklar; listede yer almayacaklardır.

    Her ne kadar tarihçilerin çoğu bu dönemi monoteistik olarak tanımlasa da bazı araştırmacılar Atenizm'i monoteistik olarak tanımlamaz. Bu araştırmacılar gerekçe olarak, Atenizm döneminde insanların direkt olarak Aten'e değil, kraliyet ailesine ilahi gücünü Aten'den almış bir tanrılar panteonu gibi tapıldığını belirtirler. Yine de bu nokta tarihçiler tarafından çoğunlukla kabul görmemiştir.

    Amarna hanedanlığının çöküşünden sonra, Kıptik Hristiyanlık ve daha sonra İslam'ın yükselişine kadar, orijinal Mısır panteonu ana inanç olarak devam etmiştir


    Ayrıca;
    mumyalarda lanet olduğuna inanılırdı ama hepsi palavradır,mumyaların mezarlarında herhangi bir şey bulunmaz yayrıca mezarlarıan yeniden dünyaya geleceklerine inandıkları için zengin olanlar ve firavunlar mezarlarına altın gümüş vb. değerli eşyalar koyar ve hatta köleleride öldürüp  aynı mezara koyardı ki öbürkü dünyada hizmet etsin diye hatta mezarının yanına gemi gömen ve koyan firavunlar olmuş ve atları öldürüp yanına koyan,ayrıca mısırda tonlarca kedi öldürülüp mumyalanmıştır bunlar bulunup öğütülerek liverpoola gönderilip orda gübre olarak kullanılmıştır,bugüne kadar bütün (bilinen)firavunların mezarı soyulmuştur,bazı firavunlar ne kadar labirentler yapsada insanoğlu açgözlülükle soymuştur.Mısırda mumyalamada çok acaip birşeydir , ilk önce ölüyü tahta bloklardan oluşan bir masaya yatırırlar,sonra kaslarına talaş,çamur vs doldurarak kas yaparlar ki güçlü görünsün ayrıca bütün organlarını çıkartıp kaplara koyarlardı bazı firavunların hem güney hemde kuzey mısırı yönettiği için bazı organları kuzeydeki piramite diğerleride güneydeki piramide konardı,ayrıca yanlarına bir kitap koyarlardı buna lanet kitabı deniliyor ama onlara göre o diğer hayata geçerken verecekleri sınavda onlara yararlı olacaktı yani birdahaki hayatlarına geçerken aslanlarla veya canavarlarla savaşacaklarına inanıyorlardı,mumyaların kaslarını talaşla doldurduktan ve organları çıkardıktan sonra içine bez koyarlar ki şekli bozulmasın beyninide bir kancayla çekerek içine çürümeyi önleyen bir çözelti koyarlardı,sonra mumyayı o çözleti içinde bekletir sonrada sararlardı vs vs sonrada mezara koyarlardı ayrıca firavunun mezarını soymak hırsızlar için çok ter akıtacak birşeydi çünkü muhafızlara yakalanırsa kazığa atılacaktı şimdi kazığa atılmak neki ?diyeceksiniz kazığa atılmak şudur ortaya çoook keskin ve uzun bir kazık konur onun yükseğine bir ip aslılır ve adam oraya asılır adam çırpındıkça kazığa dahada yaklaşır ve bu hem ağır hemde acı verici bir ölüm olur...ayrıca bazı firavunlar tarihi kendi lehine çevirmektende geri kalmamıştır tapınaklara II.Ramses kadeşte büyük bir zafer kazandı yazmıştır ama tam tersi kadeş mısıra karşı kazanmıştır ayrıca mısırlılar tıptada ilginçtir gece körlerine sığır ciğerinin içindeki sıvıyı içirmişlerdi ama garip olan gerçekten işe yaraması çünkü bu sıvının içinde vitamin vardı daha çeşit çeşit karışımlar peki firavunlar nerden geldi nerden geldiği bilinmiyor ama mısırda nil nehrine düşüp boğulduysanız tanrı ilan edilebilir hatta tapınak bile yapılabilirdi size.Mısırda ayrıca kılıç balta ok vs bilinmiyordu ozamanlar ilk dönemlerinde bakır hançerlerle savaştılar ama dünya bataklıktayken onlar taş devrini yaşadı ve piramitleri yaptılar bunun sırrı hala çözülemedi ama mumyaların mezarının lanetli olduğunu kanıtlayan belgelerin hepsi çözülmüştür mesela bir lord mumyayı bulduktan kısa süre sonra ölmüştür bunun nedeni zaten oraya girerken hasta olmasıydı,genellikle böyle olaylar yani pek inanmayın derim ben...
    Arkadaşım afraya teşekkürler

     
    Özlü Sözler
     
    ''Geçmişini bilemeyen geleceğinide bilemez''
    ''korkakların anneleri ağlamaz''
    ''size kötülük edeni affedin ama vatanınıza edeni asla''
    ''bir milletin geleceği söz konusu olmadıkça harp bir cinayettir''
    ''barışta oğullar babalarını savaşta ise babaalr oğullarını gömer''
    ''savaş annelerin çilesidir''
    ''Veni vidi vici''geldim gördüm yendim Jül Sezar
    ''Zafer ''zafer benimdir!''diyebilenindir''Atatürk
    Baraccico : kan dökenin kanı temiz kalmaz
    Cicero : savaşta yasalar susar.
    Claudius : zafer zafer değildir; yenilen düşman yenilgiyi kabul etmedikçe
    Kafka : Gerçek düşmandan sonsuz bir cesaret akar içinize
    La Fontaine: Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez
    Lao-tzu :Başkalarına karşı zafer kazanan kuvvetlidir,kendi nefsine karşı zafer kazanan ise kudretlidir
    Napolyon : En korkulacak an zafer anıdır.
    Napolyon: zafer , iradededir.
    Sadi : düşmanın tatlı sözlerine aldanma, balın içinde zehir de bulunabilir.
    Sadi : Fareyi tutarken kedi aslandır, kaplanla savaşınca fareye döner.
    Sadi : Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz.
    Şehabeddin Ahmed İbşihi : Kuvvetini iradesinden alana düşman yanaşamaz
     







    Google



























     
     
     
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol